Benim küçük köyüm….


Kışın yaptığım toprakta, yetişen domateslerim. Toprağım beni gerçekten mahçup etmedi..

Kışın yaptığım toprakta, yetişen domateslerim. Toprağım beni gerçekten mahçup etmedi..

Küçük balkonda , küçük kovalarda anca  bu kadar.

Küçük balkonda , küçük kovalarda anca bu kadar.

Herkese merhaba!

Arkadaşlarım, bu pazar prof.Dr.Dizdar’ın Ulusal kanalda ”Merhaba Sağlık”  proğramını izledim. Söylediklerini hiç bir zaman kaçırmadığım doktor Dizdar, öyle can alıcı yerlerden vurdu ki, bir Biyolog olarak yine dehşete düştüm…Yine bizi uyarıyor, uyarıyor, ee bir şeyler yapın artık diyor….. Anlattıklarının her biri ders konusu, Zooloji ve Botanik bilmine hakim olduğum halde yinede anlattıklarından korkuyorum….

Okul yıllarımda tek tük kanser olayı görülürdü, o zamanlarda daha yeni yeni Onkoloji hastahaneleri vardı. Öğrenci iken fazla ilgimizi çekmezdi daha doğrusu hocalarımın üstünde durduğu bir olay değildi…Profosör hocalarım bile bu konuya öyle uzaktılar ki ağızlarından duyduğumu hatırlamıyorum…Dersleri kaçırmadan dinleyen bir öğrenci olarak bundan eminim….

Son 20 yıldır duyduklarım, gördüklerim, okuduklarım beni hep dehşete düşürüyor…Bu korkularla balkon bahçesiyle elimden geldiğince uğraşmaya çalışıyorum. Oradan, tek tük olsalar dahi biber, domates, nane, soğan almak, biraz olsun içimi rahat ettiriyor…3metre karelik balkona ne sığdırırsam kar diye kendimce cebelleşip duruyorum…Elimden geldiğince de yerli tohum bulup onları kurutup her sene ekmeye çalışıyorum….

Sizlere tohum fidelerimi, ektiklerimi, balkonda fidelerimi yiyen kuşlarla savaşımı ve nasıl önlem aldığımı bir kaç resimle göstermeye çalışacağım…Fakat benim için en önemlisi  olan TOPRAK yapımını göstereceğim…Çoğumuzun balkonları müsait olmayabilir,geniş olmayabilir ya da şikayetçi komşuları olabilir….Yapamasanız da bilin ama yediklerinizi sorgulayın ve bunu hiç unutmayın amacıyla yazıyorum…

Dr. Dizdar, neler anlattı neler…

Bağ dokumuzun zayıflığından ve önemini….Kutu sütlerin içini kaplayan ya da kakolu süt, bir içimlik paketlerin iç yüzünü kaplayan maddeler ve içlerindeki şeker karışımı ,uzun ömürlü kutu sütleri içinde çoğunluk SÜT TOZU katkısından….Normal bir yoğurt mutlaka ekşir ve sulanır fakat ambalajlı bu yoğurtlar bunları bırakın küflenmiyor bile diyor….Karadenizli olduğumuzdan evimize hiç bir zaman hazır yoğurdu sokmadım…Hep mayaladım….Fakat iş burada da bitmiyor. Hoca, çok süt versin diye hayvanlara verilen Antibiyotiklerin üzerinde de duruyor…Bilhassa tavuklar bu durumda çok çok vahim..15 dakikada pişen tavuklarda kollojen diye jelatin hiç oluşmuyor….O da soruyor, nasıl bir antibiyotik ki hayvanı gününden önce hem çabuk  büyütüyor hemde bağ dokularını felç ediyor.

En önemli husus;  Sadece çevre şartları bizim hasta olmamıza neden olmayabiliyor…Bir şekil vucudumuzun kimyası,  eksoz gazını absorbe edebiliyor ve temizleyebiliyor. . Ama vucudumuz dışarıdan gerekli olan besini alabiliyor mu sorusunu vurguluyor…İşte bu şartlarda, tavuktan vucudumuza çok gerekli olan KOLLEJENİ alabiliyormuyuz?????Antibiyotikler yüzünden alamıyoruz sonuçta…Bize Kemik alın kaynatın, uzun süre pişirin,  iyice jelatini çıksın diyor….SAKATAT alın yiyin diyor…Avrupalının ya da gelişmiş teknolojinin,  güzel ambalaj paketleme ALGISINA kapılmayın diyor….

Bize şöyle bir uyarı daha yapıyor; Anne annelerinizin,baba annelerinizin  pişirdiği yemekleri  tekrar tekrar yapın diyor….Vucut kültür’ümüzün   buna gereksinimi var diyor…Ispanakla yoğurt yemek bir gelenektir, kuru fasülye bulgur yine bir gelenektir…Taa  Afrika’ da ki  bürüksel lahanası veya brokoli bizim geleneğimiz hiç değil diyor…Vucut onları algılayamayabilir ve gerekli ihtiyacını bu sefer karşılayamaz diyor…

Vucut ihtiyacı olan kimyasal besini temin edemez ise de HASTA olur diyor….Sadece kemik kaynatıp kollajen almamızda eksik diyor bununla birlikte kollojenin vucudumuza bağlanması için C vitaminine de ihtiyaç var diyor….BAĞ DOKUSU zayıflığı, bir çok hastalığa gebe diyor….Romatizma ile başlar bu işler diyor.

1.5 ton domates alınan bir tarlanın  birden,  8 ton domates alımını sorgulayın diyor. O domates,  domates olmaktan çıkar mantar gibi bir şey olur  diyor…

Sevgili arkadaşlar, ben sadece bu gün dinleyip inanın aklımda kalanların özetini bu kadar verebiliyorum. Merak edenler bunun videosunu bulabilirler….Proğramın ismini de verdim ki, zaman bulursanız mutlaka bilgilenin demekten başka elimden bu gelir….Eksiğim varsa da af ola…

Uzun süredir TOPRAK yapıyorum…Evim de,  ne artık çıkarsa  un çuvalları içinde Eylül ayından itibaren biriktiriyorum…Buna hastalık gözüyle bakmayın lütfen,  böyle atıklardan bir avuç toprak edinmeyi mutluluk ya da kazanım hissediyorum. Biliyor musunuz kocaman bahçesi olan karşı komşum benim toprağımı istiyor:)) Ona da söz verdim bir çuvaldan geriye ne kalırsa vereceğimi…Öyle böyle değil,gerçekten uğraşıyorum bu çuvalları doldurmak için….Her gün bir leğen devamlı tezgahımda dolmayı bekler. Gün aşırı çuvallara çay suları ile birlikte dökerim. Nemi de böylece bitmez. Evimizde sebze ağırlıklı yemek yapıldığından çok güçlük çekmiyorum. Bazen evin altındaki marketin sebze artıklarını torbalarla taşıyarak da çuvalları tam kapasite dolduruyorum ki hemen ağızlarını bağlayıp artık tepkimeye girsinler diyorum….Kışın bu çok daha kolay oluyor, etrafa fazla koku ve sinek vermiyor….Fakat komşularım fidelerin altına koymak isteyince bahar başından beri çuvalları hala doldurmakla meşgulüm…Havalar sıcak gidince fazlaca sinek oldu ama az kaldı  bu yeni yaptıklarımı da kurumaya bırakacağım.İçindeki marul artıklarının nemi yetecek gibi gözüküyor….Kıştan yaptığım üç çuvaldan  3 yarım tahta kasalarını doldurdum…Ama inanın halis mulis tamamen doğal gübreli toprak. Artık  ekstra gübre atmama gerek kalmayacak…Evet elimde bir çuvalın sadece 3 de biri kalıyor….Öyle güçlü toprak ki anlıyorum ve Ocak ayının başına kadar domates vermeye devam ediyor…

Hani benim ki bir avuç toprak misali gibi bir şey oluyor ama domatesi, biberi  nefis köy kokulu oluyor….

Bu yazı balkon bahçesi içinde yayınlandı ve olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

8 Responses to Benim küçük köyüm….

  1. kompost yapımı yılardır ilgimi çeken bir konu ama koku ve sinek meselesi hep cesaretimi kırdı, eskiden ankarada balkon tarımı ile bende uğraşmıştım pembe domates ağına üye olmuştum ve doğal pembeler yetiştirmeye çalışmıştım saksılarda pek mümkün olmadı o zamanlar iyi bir tohum kaynağım vardı dedem, elinde yıllarca denenmiş kaliteli doğal tohumlar vardı ama dedemle birlikte tohumlarda gitti. şimdi küçük bir bahçemiz var bahçenin bir köşesini kazıp çukuru kompost için kullanmayı düşünüyorum komşularla problem yaşamam inşallah.

    • Sevgili Gonca’cım ne iyi ettin de geldin! Allah rahmet eylesin dedene..Dedeciğin gitti ama mutlaka torununa genetik bilgileri bırakmıştır..Bak en azından yabancısı değilsin bu konunun…Bence o küçük bahçende inan ki çok şeyler yapabilirsin…Evdeki yumurta ve çayları toprağa gömsen o bile toprağın beslenmesine yeter…Sadece gömdüklerinin üzerini toprakla kapatırsan inan koku bile çıkmaz…2-3 ayda eriyp gidiyorlar…Sende diyeceksin bu evin o kadar yumurtası nereye gitti diye….Yerel tohum kullanmaya mutlaka özen gösterelim çünkü bu bizim ülkemizin kültürü…Her birimiz küçük çaplı bir şeyler yapsak ne iyi olur aslında..Bence bahçenin şansını kullan,yeter ki bir avuç toprak olsun,neler veriyor neler…Yıllar önce iş gezisi için ABD’ye gitmiştik eşimle… Tek şaşırdığım şey orada kahverengi toprak görememiştim. Çünkü adamlar her yeri çiçeklemişler,çimlendirmişler, bataklıkları islah etmişler…Bizim ülkemizin toprağı bulunmaz nimet…İşte o yüzden boş toprakları görünce içim acıyor…
      Çok teşekkür ederim ilgilendiğin için geldiğin için.Sevgiler..

      • sık sık geliyorum aslında ve blogunuzu çok beğeniyorum annem çok güzel iğne oyası yapardı zorluğundan haberdarım ve siz harikalar çıkarıyorsunuz ortaya, sadece sessiz bir okuyucuyum ben. tohum kolleksiyonum var benim dededen atadan bu konu aslında çok ilgimi çekiyor, asla mevsim sebzesi olmayan bir şeyi almıyorum pazardan ve benim pazardan alış veriş yapma şansım var sütüm köyden geliyor ekmeğimi buranın unu ile ben yapıyorum, yumurta kabukları ile sebze atıklarını bahçenin bir köşesine atmaya başladık aslında bir süredir ve evet ben toprağı çok seviyorum toprağa yakın olmak için ankaradaki rahat hayatımızı bırakıp geldik kaşa. efekan toprağı tanısın diye şimdi yakınlarda bir köyden küçük bir yer arıyoruz kendimize ekip dikmek için. sevgiler 🙂

      • Canım nasıl sevindim bu haberlerine..İnşallah alırsınız toprağınızı.Tohumlarını sakın yitirme çoğalt çoğaltabildiğin kadar…Tahmin etmişim değil mi? Mutlaka dedenden toprak sevgisi geçmiştir diye :)) Sen çok gençsin ve ekmeğini yapabiliyorsun, bravo ablacım. Zaten bizimde geleneklerimiz böyle devam ediyor, ne mutlu bize..
        Kaş çok güzeldir, Manavgat’da büyüdüğüm için Akdeniz kıyılarını hep gezmişizdir.
        İğne oyasını, birazda gençler değişik gözle baksın, sevsin ve sandıkta kalmasınlar diye tamamen zevkime göre uyguluyorum…Benim kızım hiç sevmezdi iğne oyasını hatta annesi ne yapıyor nelerle uğraşıyor deyip hiç ilgilenmezdi..Ama şimdi bir iğne oyası şapkayı yakasına zevkle takıyor..Onun istediği zevkte ve renkte yaptığım bilekliği takabiliyor…Bende iğne oyasını değişik,daha modern bir şekilde elimden geldiğince tanıtmaya çalışıyorum…Annenizden biliyorsunuz nasıl yavaş işleyen bir hobi değil mi? Her zaman beklerim ve çok sevinirim, ben de modern dikişlerine bayılıyorum,yapamasam da kaçırmıyorum…
        Çok teşekkürler,sevgiler.

      • evet çoğaltmak isriyorum bende ve zenginleştirmek çeşitliliği. bende hiç hoşlanmazdım el işlerinden ama sonra kıymet biliyor insan keşke daha erken öğrenebilsek değerlerini

      • O erken öğrenmeyi bende kendim için hep söylemişimdir, okuldu, evlilikti derken iğne oyasını kırktan sonra yani gözler zayıfladıktan sonra öğrendim,hala da öğreniyorum…Gençlikte yeter ki başlayın inan gerisi gelir…

  2. müjde dural dedi ki:

    kolay gelsin Sibel’ciğim, eline sağlık:) çok iyi yapıyorsun, Bücürük çok yaramaz olduğu için değil böyle şeyler, süs bitkisi bile eve alamıyorum:( ama ben de çok endişeliyim, domates yerken acaba sağlığa zararlı neler yiyorum şu anda diye soruyorum kendime? Hormonlu mu? gdo lu mu? demişsin ya brokoli vs. ağzıma sürmedim zaten sevmem bir kez yedim, bir şeye benzemiyor tadı, yahu gerçekten de bizim gelenek, göreneklerimizde olmayan şeyleri yemek hoşuma gitmiyor, bunlar özenti…mesela biz kahve içeriz acı kahve, orta kahve, okkalı kahve, yanında lokumla vs. ama Alman’ın neskafesini filan bize kakaladılar hatta özentiden kahvaltıda kahve içiyor adam! Yahu kahvaltı kahveyle olur mu? Biz çayla içeriz genlerimize aykırı damak tadımıza aykırı:) sevgilerimle

    • Müjde’cim aynen bende öyleyim…Gerçekten yıllardır sırf faydalıymış diye eve yaptım tek tük…Hele bürüksel lahanasını bir kere pişirdim hiç sevmedik…Zorlasak bile yenmiyor. Soya fasulyesi içinde algılarımızla oynadılar onu da bir kere yaptım ama ne meretse pişmedi!!! Hoca diyor üstüne basa basa Ülkemizin kültürünü kaybetmeyin ne varsa geleneklerimizde diyor…Ben şu Afrika’dan kiviye bile alışamadım. Her şeyi mevsiminde yiyin diyor daha ne desin adam bu küresel cambazların içinde.
      Ben pratik bir yol buldum, vucudum tanımadığı bilmediği besine karşı öyle isteksiz ki, alışmadığım yiyeceği yiyemiyorum dediğin çok doru DAMAK TADI işte bu çok önemli bence. Bende neskafe içemem.Zaten onların içeriğini bırak, ambalaj kağıtları bile küflenmeyi önleyecek kimyasalla kaplıymış.
      Aslında hepimiz kültürel yozlaşmanın içindeyiz. Yerli malının önemini artık herkes bilmeli ve hatırlamalı diyorum…Benden de sevgiler canım.

Yorum bırakın